Neden Ben Tanrım? Neden Ben?

Geçen sene, nargile közünden ötürü bir montum yanmıştı: http://blloq.blogspot.com/2010/10/yanyorumm-dostlar-su-sralar.html

Bu sene daha dikkatliyim. Yakmıyorum hiç bir şeyi. Bu sene montlarımı ziyan etmek için daha etkili yollar bulmayı başardım: kaybetmek gibi...

Havelkadayım, arkadaşımla beraber oturuyorum. Montumu da yanımdaki sandalyeye astım. Sohbet muhabbet derken, yan masadakilerin sandalyeyi çektiklerini farkettim. Hatta o an izin almadan sandalyeyi aldıkları için içten içe atarlandım ama bunu dışarı yansıtmadım. Montumun da o sandalyede olduğu o dakikalarda aklıma gelmedi.

Saatler geçiyor, yavaş yavaş mekandan kalkma hazırlıkları yapıyoruz... Sağa bakıyorum, montum yok; sola bakıyorum... Hala yok. Nerde bu lanet olasıca? (RTÜK engeline takılmış çevirmen gibi hissettim şu an kendimi)

Görevliye soruyorum, ve herşey açığa çıkıyor: Yan masada oturanlardan biri, bilgisayarını mekanda unutmuş. Almak için geri geldiğinde, sandalyedeki montun da onların arkadaş grubuna ait olduğunu düşünmüş. Ve montumu da almış... (en azından bize anlattıkları senaryo bu)

Mekana telefon numaramı bıraktım, eğer mont geri gelirse bana ulaştıracaklar. Monta üzüldüm tabii ama cebindeki kalem benim için çok kıymetliydi. Ona daha çok üzüldüm.


Yorumlar