Kasımda İstanbul Başkadır

Bayram tatilini de fırsat bilerek bir kaç günlüğüne İstanbul'a gittim ailemle beraber. Geçen kurban bayramında da gitmiştik. O zaman da pek çok yeri gezmiştik ama henüz planladığımız yerleri bitiremeden geri dönmek zorunda kalmıştık. Bu defa, yarım kalan bir işi bitirmek için yola çıkıyorduk.

Hafızam o bölümleri hatırlamakta biraz zorlanıyor ancak, sanırım Yalova'dan sonra feribotla yola devam ettik. Yani hafızamın zorlandığı bölüm, Yalova olup olmadığı.

Neyse, geze geze İstanbul'a vardıktan sonra, ilk olarak bir otel bulmalıyız diye düşündük. Geçen sene bir butik otelde kalmıştık. Gayet hoş bir oteldi. Belki yine onda kalırdık. Ama yol üzerinde İbis Otel'i görünce (Eskişehir'de de sürekli gördüğümüz bir otel olduğundan dolayı) kanımız ısındı ve otele girişimizi yaptık. O akşam, sadece "İstanbul Akvaryum" adıyla anılan akvaryumu gezme fırsatımız oldu, çünkü çok yorgunduk.

Açıkçası Forum İstanbul'un akvaryumu bana daha cazip gelmişti. Ama İstanbul Akvaryum'un amazon ormanlarını da görme  imkanı sunması, şartları dengelemiş oldu. Akvaryum bölümü çok ilgi çekici değil bence, ama orman bölümü görülmeye değer.

Ertesi sabah "Panaroma 1453 Fetih Müzesi" ile programımıza başladık.
İstanbul Büyükşehir Belediyesini gerçektende tebrik etmek gerek. Mükemmel bir görsel şölen deneyimi oldu benim için. 360 derece üç boyutlu olarak hazırlanan müze, ziyaretçilerine o günün şartlarını ve yaşananları adeta yaşatıyor. Böyle yazınca, sanki panaroma 1453'ün tanıtımını yaparsam para kazanacakmışım gibi bir izlenim oluştu. Ama yok öyle bir şey, tamamen içimden gelerek yazıyorum bunları.
Müzeye girerken bir de rehber almıştım. Elektronik bir rehber. Müzede yaklaştığım yeri tespit edip kendisi anlatmaya başlıyor. İstanbul'un surlarını, Ulubatlı Hasan'ı vs. pek çok şeyi anlattı. Bu müze
böyle kuru kuruya gezilmemesi gereken bir müze. Mutlaka rehber alınmalı. Ücreti sadece 5 tl üstelik. Müzede sadece aval aval bakmaktansa; dinleyerek, bütün ayrıntılar hakkında bilgi sahibi olmak çok daha güzel.

Panaroma 1453'ten sonraki durağımız Miniaturk oldu. Antalya'da da bunun bir benzeri var. Ancak ikisini kıyaslamak büyük haksızlık olur. Miniaturk bir kaç boy büyük kalıyor diğerinin yanında.
Miniaturk'te dikkatimi çeken tek bir nokta vardı ki o da şu: köprüye ayak koymuş olmaları. Bence gerekli mühendislik hesaplamaları yapılmalıydı ve ardından tamamen orjinali gibi minyatürleştirilmeliydi. (Bahsettiğim ayak, gerçekte olmayan ama minyatürde yer alan, ortadaki destekler.)

Sonraki durağımız Sultan Ahmet Cami'si oldu. Girişte, ayakkabıları koyalım diye verilen poşeti, galoş sanıp giymeye çalışmasaydım ve turistlere rezil olmasaydım çok daha güzel bir gezi olabilirdi benim için. Ha bir de, turistle falan çarpıştığımda ağzımı yaya yaya "aymm soriiiyy" diyorum. Sonradan; ağzımı yaya yaya konuştuğum için, terlikle kendi ağzıma vurasım geliyor.

Bir sonraki durak, Sapphire AVM oldu. AVM kısmı da güzeldi açıkçası, 1150 TL'lik mükemmel bir satranç takımı buldum mesela. Ama asıl güzel noktası, Türkiye'nin en büyük binası olması. 226 metrelik bu binanın en üst noktasından, İstanbul'u seyretme fırsatı da sunuyorlar. Böyle bir fırsatı kaçırır mıyız hiç? Kaçırmadıkta zaten. Yazımın başındaki resim, 226 metreden İstanbul manzarası. Sapphire Avm'nin bir diğer güzel etkinliği de, 5d sinemada İstanbul'u helikopterle gezdirme simülasyonu. Yani şakacıktan da olsa helikoptere binmiş gibi oldum.

Kız Kulesini "yine" gezemediğim için üzgünüm. Bir dahaki sefere umarım...

Yorumlar