Can sıkıntısından ve boş vakitten şikayet ederken, aniden, "yoğunluktan başını masadan kaldıramayan bir iş adamına" döndüğümü farkettim. O etkinliğe katıl, bu aktiviteye katıl derken; içine düştüğüm bu yoğunluğun verdiği psikolojik yorgunlukla baş etmeye çalışır oldum.
Zaten salsaya başlamıştım. Üstüne halk oyunlarına yazıldım. Gerçi buna pek devam edesim yok ama yazıldım işte. Sonrasında, okulun tenis takımına seçildim. Onun antrenmanlarına gideceğim yakın zamanda. Ve son olarakta okulun tiyatro kulübüne yazar olarak başvurdum ve seçildim. Artık, tiyatro gösterileri için skeçler yazacağım.
Bu durumda; pazartesi ve cumartesi gecelerim salsada, cuma, cumartesi ve pazar günlerim tiyatroda, yine cumartesi ve pazar günlerim halk oyunlarında, ve yine cumartesi ve pazar günlerim teniste geçecek. Kısaca, seçtiğim dört branştan üçünün saatleri çakışıyor. Eğer birinden vazgeçmem gerekirse, bu muhtemelen halk oyunları olur.
Yazar olarak seçilmemle ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. (Senarist deyince daha havalı oluyor, arada bunu da kullanıcam.) Okumayı ve yazmayı öğrendiğim ilk sene, ilk hikayemi yazmıştım. Küçücük bir çocuğun hayal gücünü yansıtan o hikayeyi (söz konusu küçücük çocuk benim) hala saklıyorum. Sonrasında da hep yazmaya devam ettim. Zaman zaman günlük tuttum. Zaman zaman blog..
Küçüklüğümde babaanneme "ben yazar olucam" dediğimi hatırlıyorum. O aralar düşünce özgürlüğüyle ilgili yasalardan ötürü bazı yazarlar içeri alınıyordu. Ve babaannemin bana verdiği cevapta şu oldu: "yazarları hapse atıyorlar, yazar olma sen."
Düşünmeye vaktim kaldığında düşünüyorum.. Can sıkıntısından ötürü, öğrenmeye olan hevesim açığa çıkıyor sürekli. Devamlı yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Bilgiye açım. Ama neden, söz konusu dersler olduğunda bunu yapamadığımı merak ediyorum. Neden derslerde öğretilen bilgiye aç değilim?
Bu soruya verilen klasik cevapta muhtemelen benim verebileceğim tek cevap olacak: "sorun eğitim sistemi".
Konudan konuya atladım bu yazımda ama bunu da anlatmadan geçemeyeceğim: Henüz birinci sınıftayım. Okumayı ve düzgün yazmayı öğreniyoruz. Öğretmenimiz sınav yapmış ve ardından tüm velileri çağırmış okula. Sınavda 3 kelimeyi yazabilmemiz gerekiyor. Kelimeleri hatırlamıyorum. Ama herkes üçünü de düzgün yazabilmişken, ben sadece iki tanesini düzgün yazabilmişim. Yani öğretmenin kaleminden çıkan işaret tablosuna göre, iki tane "artı" ve bir tane de "eksi" almışım. Veliler, birbirlerine çocuklarının durumunu soruyorlar falan...
Annemin bana sorduğu soruyu hatırlıyorum: "Neden üçünüde doğru yapamadın? Bak herkes üç tane artı almış." Ve sonrasında benim verdiğim cevabı hatırlıyorum: "Anne, neden bizi yarıştırıyorsunuz?"
Bu sözüm annemin içine oturmuş olacak ki, ne zaman bu konu açılsa bu hikayeyi bıkmadan usanmadan anlatır. Ve bende, birinci sınıfta vermiş olduğum cevap sayesinde kendimle gurur duyarım her defasında.
Verdiğim sipariş geldi ve benim için kahvaltı zamanı. Yoğun bir gün başlıyor...
Zaten salsaya başlamıştım. Üstüne halk oyunlarına yazıldım. Gerçi buna pek devam edesim yok ama yazıldım işte. Sonrasında, okulun tenis takımına seçildim. Onun antrenmanlarına gideceğim yakın zamanda. Ve son olarakta okulun tiyatro kulübüne yazar olarak başvurdum ve seçildim. Artık, tiyatro gösterileri için skeçler yazacağım.
Bu durumda; pazartesi ve cumartesi gecelerim salsada, cuma, cumartesi ve pazar günlerim tiyatroda, yine cumartesi ve pazar günlerim halk oyunlarında, ve yine cumartesi ve pazar günlerim teniste geçecek. Kısaca, seçtiğim dört branştan üçünün saatleri çakışıyor. Eğer birinden vazgeçmem gerekirse, bu muhtemelen halk oyunları olur.
Yazar olarak seçilmemle ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. (Senarist deyince daha havalı oluyor, arada bunu da kullanıcam.) Okumayı ve yazmayı öğrendiğim ilk sene, ilk hikayemi yazmıştım. Küçücük bir çocuğun hayal gücünü yansıtan o hikayeyi (söz konusu küçücük çocuk benim) hala saklıyorum. Sonrasında da hep yazmaya devam ettim. Zaman zaman günlük tuttum. Zaman zaman blog..
Küçüklüğümde babaanneme "ben yazar olucam" dediğimi hatırlıyorum. O aralar düşünce özgürlüğüyle ilgili yasalardan ötürü bazı yazarlar içeri alınıyordu. Ve babaannemin bana verdiği cevapta şu oldu: "yazarları hapse atıyorlar, yazar olma sen."
Düşünmeye vaktim kaldığında düşünüyorum.. Can sıkıntısından ötürü, öğrenmeye olan hevesim açığa çıkıyor sürekli. Devamlı yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Bilgiye açım. Ama neden, söz konusu dersler olduğunda bunu yapamadığımı merak ediyorum. Neden derslerde öğretilen bilgiye aç değilim?
Bu soruya verilen klasik cevapta muhtemelen benim verebileceğim tek cevap olacak: "sorun eğitim sistemi".
Konudan konuya atladım bu yazımda ama bunu da anlatmadan geçemeyeceğim: Henüz birinci sınıftayım. Okumayı ve düzgün yazmayı öğreniyoruz. Öğretmenimiz sınav yapmış ve ardından tüm velileri çağırmış okula. Sınavda 3 kelimeyi yazabilmemiz gerekiyor. Kelimeleri hatırlamıyorum. Ama herkes üçünü de düzgün yazabilmişken, ben sadece iki tanesini düzgün yazabilmişim. Yani öğretmenin kaleminden çıkan işaret tablosuna göre, iki tane "artı" ve bir tane de "eksi" almışım. Veliler, birbirlerine çocuklarının durumunu soruyorlar falan...
Annemin bana sorduğu soruyu hatırlıyorum: "Neden üçünüde doğru yapamadın? Bak herkes üç tane artı almış." Ve sonrasında benim verdiğim cevabı hatırlıyorum: "Anne, neden bizi yarıştırıyorsunuz?"
Bu sözüm annemin içine oturmuş olacak ki, ne zaman bu konu açılsa bu hikayeyi bıkmadan usanmadan anlatır. Ve bende, birinci sınıfta vermiş olduğum cevap sayesinde kendimle gurur duyarım her defasında.
Verdiğim sipariş geldi ve benim için kahvaltı zamanı. Yoğun bir gün başlıyor...
Yorumlar
Yorum Gönder