Berbat'ın Berb'inde Bir Gün


 


Berbat'ın Berb'inde Bir Gün
"Berb ne lan?" dendiğini duyar gibiyim. Bülent Ersoy "Fevkaladenin fevk'inde" dediğinde güzel oluyorda, ben "berbatın berb'inde" dediğim zaman mı sorun olacak ey TDK?

Hainsin TDK! Bugün herkes hain. Ve herşey.. Beni uyandıramayacak kadar kısık seste alarm çalan telefonum hain mesela. Beni vizeye yetiştirmeye çalışan taksici hain. Sonra, vizeyi hazırlayan profesör hain. Bölümün bölüm başkanı hain.

Aslında dün gece herşey güzel gidiyordu. Mukavemet sınavına hazırlanıyordum ve konuyu çok iyi anlamıştım. Profesör "Bugün dersi Emirhan anlatıyor" dese, çıkıp dersi anlatacak kadar iyi çalışmıştım. Gece 5 civarı yattım. Sabah 9'daki sınavıma, en azından 2-3 saatlik uykuyla girmeliyim diye düşündüm. Ve 4 tane alarm kurdum. Malum, mukavemet önemli ders. Kesin girmeliydim bu sınava.

Ve uyudum...

İki kelime yazıp üç nokta koyup yeni paragrafa geçince kendimi Yılmaz Özdil gibi hissettim. Neyse neyse konuyu dağıtmıyorum.

Ve uyudum...

Telefonum titredi. Mesaj gelmişti muhtemelen. Aldım elime ve uykulu gözlerle mesajı okudum:
"Üstad uyandın mı?"
En yakın arkadaşlarımdan Deniz, benden ses çıkmayınca merak etmiş ve mesaj atmış. Kolumdaki saatin yelkovanına baktım. 20 geçiyordu. İyi işte, 7 buçukta alarm çalacaktı zaten. On dakika daha uyusam güzel olurdu. Hemen mesaj attım denize:
"Bucukta kalkcam"

Sonra gözlerimi yumdum. O on dakikanın keyfini çıkarmalıydım. Ama bir dakika..? Saat kaç?! Aman tanrım!

Tam bu sahneyi dışardan izleyen biri olsaydım, muhtemelen komedi filmlerinin geç kalma sahnelerinin niye hep aynı şekilde tasvir edildiğini düşünürdüm. Ama hep aynı sahnenin var olmasının bir sebebi varmış. Çünkü olay, tam da komedi filmlerindeki gibi oluyor. Saatime tekrar baktım ve saatin 8.20 olduğunu gördüm. Telefonuma baktım, o da aynı saati söylüyordu. Sonra Deniz'e tekrar mesaj attım:
"Oha 8bucukmus. Alarm duymadım. Sayende kalktım sağolasın."

Koşa koşa hazırlandım ve aşağı indim. Taksi durağının ziline bastım. Biraz gecikmelide olsa taksi geldi. Hemen bindim.
"Osmangazi Mühendislik abi."
"Osmangazi mi?"
"Evet."

Notlarımı açtım ve son bir kez göz gezdireyim dedim. On dakika kadar sonra taksicinin sözleriyle gerçek hayata geri döndüm.

"Burdan devam ediyor muyuz?"
"Burası neresi abi?"
"Osmangazi mahallesi."
"Abi osmangazi mühendislik dedim ben!"
"Hayır ben tekrar sordum, osmangazi dedin."
"Osmangazi mühendislik dedim."
"Osmangazi mahallesi dedin, ben sordum."
"Hayır abi osmangazi mühendislik dedim ben."

Tam bu noktada çılgın taksici son sürat geri döndü ve sınavın başlamasına az bir zaman kala beni sınava yetiştirdi. Ama hatalı yoldan gittiği için taksimetrede yazan ücreti almadı, aradaki mesafenin gerçek ücretini aldı. O açıdan taksiciye çokta kızgın değilim.

Koşarak ikinci kata çıktım. Sınava gireceklerin, nerede girecekleri hep 2. katta, kantinin yanında asılı olur. Sınavdan 5 dakika önce falan asılır, bu sayede öğrenciler o kadar kişinin kalabalık yapmasından ötürü, yerlerini geç öğrenirler ve sınava geç kalırlar. Osmangazi İnşaat Müh. bölümünün amacı budur: Öğrenciyi zor duruma düşürmek. Elimizden tutması gerekirken, elimize vermeyi seven profesörler için kaçırılmaz bir fırsattır öğrencinin sınava geç kalması.

On dakika kadar listelerde adımı aradıktan sonra 417 sınıfında olduğumu öğrendim. Koşarak 4. kata çıktım. Ama dalgınlıkla 417 yerine 419'a girdim. 419'da olduğumu sınavın ortasında imza kağıdı geldiğinde, listede adımı bulamayınca farkettim. Gözetmene söyledim bu durumu. Hemen ardından sınavımla ilgilenmeye devam ettim. O arada bölüm başkanı, aynı zamanda dersi de veren profesör sınıfa geldi. Ve benim durumumu öğrenince, sınıftan çıkmam gerektiğini işaret etti. Hızlıca diğer sınıfa gittim.

Sınavımda kötü geçseydi heralde bu yazı, intihar mektubu yerine kullanılabilirdi. Ama sınavım orta düzeyde geçti, bu nedenle intiharımı bir süre erteliyorum.




Yorumlar